Turker: "Müzik benim için meslek değil, bir tutku"
Elektronik müziğin içinde büyüd üm diyebilirim. Yaşça benden büyük olan abim sıkı bir house ve techno dinleyicisiydi. Ben de daha çocuk yaşlarda onun dinlediği plaklarla, setlerle büyüdüm. 12-13 yaşlarımdayken müziği sadece dinlemekle kalmayıp, nasıl yapıldığını merak etmeye başladım.
3 Haziran 2025
Paylaş

Müzik yolculuğun nasıl başladı? Seni bu dünyaya çeken neydi?
Elektronik müziğin içinde büyüdüm diyebilirim. Yaşça benden büyük olan abim sıkı bir house ve techno dinleyicisiydi. Ben de daha çocuk yaşlarda onun dinlediği plaklarla, setlerle büyüdüm. 12-13 yaşlarımdayken müziği sadece dinlemekle kalmayıp, nasıl yapıldığını merak etmeye başladım. Bilgisayara ilgim vardı, DAW programlarını kurcalıyordum, denemeler yapıyordum. Gençlik yıllarımda DJ'lik yapmaya başladım, o dönem bazı partilerde çaldım ama her şeyden önce bu işi tamamen keyif için yapıyordum. Biraz daha ilerleyince ses mühendisliği eğitimi aldım. Bu noktada artık sadece kulakla değil, teknik bilgiyle de bu işi doğru yapma motivasyonum vardı. Ama yine de müzik, o zamanlar bile bir meslekten çok bir tutku gibiydi benim için. Zamanla kapılar açıldı, kendimi geliştirdikçe müzik beni içine daha da çekti. Kendi etkinliklerimizi yapmaya başladık, farklı şehirlerde, ülkelerde sahne almaya başladım. Bu süreçte müzik yavaş yavaş hayatımın tamamını kapsayan bir hale geldi. Ama en başından beri müzik, hayatımda hep özel bir yerdeydi.

Yeni şarkın "Robots in Love" 16 Mayıs'ta yayınlandı. Bize bu projeden biraz bahseder misin?
"Robots in Love" aslında tamamen doğaçlama gelişen bir parça oldu. İlk versiyonlarını sahnede çalmaya başladığım andan itibaren, izleyiciden aldığım reaksiyon beni çok etkiledi. Hem sahnede hem de dinlerken parçaya karşı doğal bir ilgi oluştuğunu görmek beni heyecanlandırdı. Elektronik müzik içinde farklı bir tonu olduğunu düşünüyorum—özellikle vokal kısmında. Bu parçada vokalimi yoğun bir vocoder efektiyle kullandım ama aynı zamanda anlaşılabilir olmasına da dikkat ettim. Bu sayede robotik ve insansı seslerin karıştığı bir his yaratmaya çalıştım. Temelinde, dijitalleşen dünyada bile duyguların hâlâ var olabileceği fikrini anlatıyor. Şarkının sözleri de tam olarak bunu yansıtıyor: teknik ama duygusal, yapay ama içten. Nick Devon'un remix'iyle birlikte 16 Mayıs'ta Steyoyoke Records etiketiyle yayınlandı. İkimizin sound'u güzel bir şekilde buluştu diyebilirim. Sonunda dinleyici ile buluştuğu için heyecanlıyım.
Performanslarında klasik DJ setlerinden farklı bir yol izliyorsun. Live ve hibrit setlerin senin için ne ifade ediyor, bu yaklaşımı neden benimsedin?
Aslında 2018'den beri ağırlıklı olarak live setler yapıyorum. Bu, sahneyle kurduğum bağın en doğal hali. Zamanla setlerime biraz daha esneklik katmak için hibrit formatı da kullanmaya başladım. Özellikle kulüp performanslarında bu, enerjiyi daha rahat yönetebilmemi sağlıyor. O anki mekânın vibe'ına göre yön değiştirebilmek, dinamik bir akış kurmak için hibrit setler oldukça faydalı. Ama hâlâ benim için en özel olan taraf live performans. Çünkü o an sahnede sadece müzik çalmıyorum, müziği yeniden yaratıyorum. Vokal yapıyorum, synth'lerle parçalara anlık müdahale ediyorum, bazen bir melodiyi doğaçlama değiştiriyorum. Bu da izleyiciyle aramda farklı bir duygusal bağ ve hikâye kuruyor. Bazen en karanlık kulüpte bile, sanki küçük bir konsere dönüyor gece. İşte o atmosfer, bence live seti özel kılan şey.

2024'te Zamna Records'tan çıkan "Feelings", The Element ile yaptığın bir iş birliğiydi. Bu parça senin için ne ifade ediyor?
"Feelings", 2024 yılında yaptığım son yayınlardan biri ve benim için özel bir yere sahip. Zamna Records etiketiyle, The Element ile birlikte yaptığımız bir collaboration çalışmasıydı. Bu parçada da yine melodik techno çizgisinde kalırken, kendi tarzımı ve dokunuşumu da hissettirecek bir alan yaratmak istedim. The Element ile enerjimiz güzel tuttu ve ortaya iki tarafın da imzasını taşıyan ama aynı zamanda özgün bir karakteri olan bir iş çıktı. "Feelings" sahnede çalması da çok keyifli bir parça, özellikle vokal ve atmosferik yapısı sayesinde dinleyiciyle hızlı bir bağ kurabiliyor. Duygusal ama dans ettiren, sade ama güçlü bir anlatımı olduğunu düşünüyorum.
Vokal kullanımı senin müziğinde özel bir yer tutuyor. Peki, vokal yapmaya nasıl başladın?
Çocukluğumdan beri dinlediğim şarkıları hep mırıldanırdım ama hiçbir zaman kendimi bir vokalist olarak hayal etmedim. Vokal yapma sürecim aslında çok doğal bir şekilde gelişti. İlk vokalli parçam "Afraid Of", kız arkadaşım için hazırladığım özel bir parçaydı. Şarkıyı duyduğunda hem soundu hem de vokalimi çok beğendi ve birlikte çalıştığımız için bu parçayı yayınlamam konusunda beni cesaretlendirdi.
Sonunda "Afraid Of"u Underyourskin etiketiyle bir EP olarak yayınladım. Klibiyle beraber çıkan bu parça beklediğimden çok daha güzel geri dönüşler aldı. Özellikle vokal kısmı çok ilgi gördü. Bu da bana büyük bir motivasyon sağladı. Sonrasında vokal konusuna daha ciddi yaklaştım; sesimi daha iyi tanımaya başladım, kayıt ve efekt süreçlerini detaylıca öğrendim. Artık hem prodüksiyonlarımda hem de sahnede bu tarafımı daha özgürce kullanabiliyorum.
Radyo FG hakkında ne düşünüyorsun? FG kadrosunda yer almak senin için ne ifade ediyor?
FG Radyo, Türkiye'de elektronik müzik denince akla gelen ilk platformlardan biri. Yıllardır bu kültürün içinde olan, kaliteli yayın politikasıyla hem müzisyenlere hem de dinleyicilere ilham veren bir yapı. Uzun zamandır takip ettiğim bir radyoda, şimdi kendi müziğimle yer almak hem gurur verici hem de motive edici. Türkiye'de elektronik müziğe gönül vermiş binlerce insanla aynı frekansta buluşabilmek gerçekten çok özel bir his. FG ekibi de oldukça vizyoner ve destekleyici, onlarla birlikte üretmek, paylaşmak çok kıymetli.
Her cumartesi 20:00–21:00 saatleri arasında setim yayında oluyor ve her setimi büyük bir özenle hazırlıyorum. Aynı saatte beni dinleyen insanlardan haftalık olarak aldığım sıcak ve samimi geri dönüşler, bu işi neden tutkuyla yaptığımı bana her seferinde yeniden hatırlatıyor.